Lohusalık: Bir Kadınlık Hali
Lohusalık, hayatımda yaşadığım en yoğun dönemlerden biriydi. Hem fiziksel hem duygusal açıdan fırtınalarla dolu bir süreç… Doğumdan sonra lohusalıkla birlikte aslında iki şey oluyor: Vücudunuzun hamilelik öncesine dönmeye çalıştığı bir süreç başlıyor ve aynı zamanda anne olarak kendinizi keşfetmeye başladığınız yepyeni bir kimlikle tanışıyorsunuz.
İlk 24 saati hiç unutmuyorum. Doğumdan sonra bebeğimi kucağıma aldım, ama emzirmek benim için kolay olmadı. Meme ucum yoktu ve bu yüzden hemen emzirme deneyimini yaşayamamıştım. Eşim, o anki acil ihtiyacı karşılamak için hastaneden silikon bir meme ucu alıp getirdi. Bu detay belki küçük gibi görünüyor ama benim için hayat kurtarıcıydı. İlk iki hafta boyunca yaşadığım meme yaraları, süt sağarak beslemek zorunda kalmam, beni hem fiziksel hem de duygusal olarak zorladı.
Bilimsel olarak da lohusalık dönemi oldukça ilginç. Lohusalık, doğum sonrası vücudun eski haline dönme süreci olarak bilinse de, aslında bundan çok daha fazlası. Hormonal değişimler, özellikle östrojen ve progesteron seviyelerinin düşmesi, duygusal dalgalanmaları tetikleyebiliyor. “Bebek blues” dediğimiz hafif duygusal çöküntüler, lohusaların %80’inde görülebiliyor. Kendimi bir gün ağlarken, ertesi gün mutluluktan uçarken buluyordum. Bu değişimleri hissettiğimde “Ben neden böyleyim?” demek yerine, bunun doğal olduğunu kabul etmeye çalıştım.
Ayrıca süt üretimi mucizesine de değinmeden geçemem. İlk başta süt gelmeye başladığında yaşadığım mutluluk yerini “Yeterince sütüm var mı?” kaygısına bırakmıştı. Aslında bilim, bebek emdikçe süt üretiminin arttığını söylüyor ama bunu bir anne olarak kabul etmek ve endişelenmemek zor. Sanki bebeğinizin tüm sağlığı sizin bu mucize sıvıya bağlıymış gibi hissediyorsunuz. O dönem yaşadığım yetersizlik duygusu, sanırım lohusalık döneminin en zorlu yanıydı.
Bir yandan da bu süreci güzelleştiren şeyler vardı. Bebeğimin ilk gülümsemesi, onun mis kokusu ve eşimle birlikte “Bunu başaracağız” dediğimiz anlar… Tabii bu süreçte kedimiz Bıyık da sahneye çıkıyordu. Lohusalık döneminde onun yanımda kıvrılıp beni izleyişi, bazen ihtiyaç duyduğum sakinliği sağladı.
Lohusalık hakkında konuşurken, toplum baskısından bahsetmemek olmaz. Bazen “Süt vermelisin, doğal emzirmelisin, bebek hep seni istemeli” gibi cümleler duymak bunaltıcı olabiliyor. Şunu söylemeliyim ki her annenin hikayesi farklı. Lohusalıkta öğrendiğim en büyük derslerden biri, kendi bedenime ve bebeğime güvenmek oldu.
Şimdi geriye dönüp baktığımda, lohusalığın beni hem büyüttüğünü hem de daha güçlü bir kadın haline getirdiğini hissediyorum. Eğer sen de bu süreci yaşıyorsan, bil ki yalnız değilsin. Her anının bir anlamı var ve zamanla her şey yoluna giriyor. Unutma, sen harika bir annesin!
♥️♥️
Yorumlar
Yorum Gönder